20 Aralık 2012 Perşembe

Evrim ve Yaratılış-3-


4- Orce Adamı Sahtekarlığı 

İspanya'da 1990 yılında bulunan bu fosilin Avrupa'da yaşayan en yaşlı insana ait olduğu öne sürüldü ve bulunduğu yerin adı verilerek "Orce Man" (Orce Adamı) denildi. Ancak Fransız uzmanlar yaptıkları karşılaştırmalı çalışmalardan sonra kafatasının gerçekte 6 aylık bir eşeğe ait olduğunu ispatladılar!Bunlar, evrimcilerin ortaya attıkları sahte delillerdir. Ancak tüm bu tecrübeler, bu sahte delillerin pek işe yaramadığını, zaman içinde gerçeğin ortaya çıktığını göstermiştir. Öyle ya, bir insan kafatasına bir yıllık bir orangutan çenesi monte edip bunu "500 bin yıllık fosil" olarak insanlara sunmak, ya da bir domuz dişinden yola çıkarak maymun-insan arageçit formu çizmek oldukça tehlikelidir.

Bu sahtekarlıklar kolayca ortaya çıkıp birer skandala dönüşebilir.Bu nedenle çoğu Evrimci bu tür tehlikeli numaralara girişmektense ufak sahtekarlıkları tercih etmiştir. Yapılan şey gayet basittir: Elde edilen farklı fosiller üzerinde biraz oynayınca, evrimi sözde ispatlayan deliller üretmek mümkün olabilmektedir. Ufak rakam ya da şekil oyunları ile, en azından "zararlı" (yani evrimi yalanlayan) deliller göz önünden uzaklaştırılabilir.

Haeckel isimli bilimadamı da evrim teorisini ispatlamak için sahtekarlık yapmaktan kaçınmayanlardandır. Haeckel'in iddiası, 'Bireyoluş, soyoluşun tekrarıdır' cümlesiyle özetlenmektedir. Embriyolojik gelişimin, evrimsel gelişimin bir tekrarını içerdiği şeklinde de tanımlanabilecek bu iddiayı ispatlamak için Haeckel, maymun ve insan embriyolarından üçte birlik bölümü çıkarıp atmakta bir sakınca görmemişti. Haeckel, evrim'i ispatlamak uğruna yaptığı bu tür "ufak" sahtekarlıkları itiraf ederken, diğer meslektaşlarının da aynı yolu izlediğini şöyle açıklıyor:

"İtiraf etmeliyim ki benim birçok şeklimden küçük bir bölümü % 6'sı veya % 8'i yalanlanabilir. Doğru olarak kalanlar ise geçişlerdeki büyük farkları, geçiş formlarındaki yoklukları tamamlamaya ve basitten komplekse doğru eksiksiz bir evrim modelini ileri sürmeye yetmez...

Bu yaptığım sahtekarlık itirafından sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış olarak görmem gerekir. Fakat benim avuntum şudur ki; suçlu durumda yanyana bulunduğumuz yüzlerce arkadaş, birçok güvenilir gözlemci ve ünlü biyolog vardır ki, onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tezlerinde ve dergilerinde benim derecemde yapılmış sahtekarlıklar, kesin olmayan bilgiler, az çok tahrif edilmiş şematize edilip yeniden düzenlenmiş şekiller bulunuyor."

Bu itiraftan da açıkça anlaşıldığı gibi, evrim, "bilim aşkı" uğruna üzerinde kafa yorulan bir teori değildir. Tam tersine, ne olursa olsun ispatlanmaya çalışılan bir tür inançtır. Gerektiğinde çeşitli sahtekarlıklar kullanılarak, gerektiğinde sahte deliller üreterek, "birileri" mutlaka ve mutlaka bu çürük teoriyi gerçekmiş gibi insanlara kabul ettirmek istemektedir.

Evrimin Ardındaki Hedef 

Evrim teorisinin geçirdiği süreç bize önemli bir şey göstermektedir: Evrim, bilim adamlarının gözlem ya da deney yoluyla buldukları bir gerçek değildir. Tam aksine bilim çevrelerinin büyük bir bölümü evrimin varlığına önce inanmakta, sona da bunu ispatlamak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ortaya attıkları evrim modelleri bir bir çürük çıkmakta, ancak yine de bu teoriyi savunmaktan vazgeçmemektedirler.

Bu durumun en ilgi çekici örneklerinden birini, Türkiye'deki en ünlü evrimcilerden biri olan Prof. Dr. Ali Demirsoy'un "Kalıtım ve Evrim" adlı kitabında yazdığı ilginç mantıklarda görebiliriz. Demirsoy, evrim'in en büyük çıkmazı olan organik evrim'in en önemli aşamasının, yani bir proteinin "tesadüfen" oluşmasının imkansız olduğunu itiraf etmekte, ancak "doğaüstü güçler"in (Allah'ı kastediyor) varlığını kabul etmektense, bu imkansız mantığı kabul etmenin daha "bilimsel" olduğunu söylemektedir:

"Özünde bir Sitokrom-C'nin (canlılığın oluşması için şart olan enzim) dizilimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir, denebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O halde birinci varsayımı irdelemek gerekir."

Üstteki satırlardan anlaşıldığına göre, bir "bilimsel amaç" vardır: Ve bu amaç, ne olursa olsun, canlıların yaratılmış olduklarını reddetmeyi gerektirmektedir. Canlıların yaratılmış olduklarını kabul etmektense, evrimci bilim adamları, sıfır olasılık taşıyan tesadüfleri kabul etmeyi tercih etmektedirler. Demirsoy, üstteki satırlarının ardından, "bilimsel amaca daha uygun" olduğu için kabul ettiği bu olasılığın ne denli gerçek dışı olduğunu şöyle itiraf eder:

"... Sitokrom-C'nin belirli aminoasit dizilimini sağlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır (maymunun rastgele tuşlara bastığını kabul ederek)."

Bu satırlarda anlatılan mantık bize şunu gösterir: Evrim bilimsel bir amaç için savunulmamaktadır. "bilimsel amaç" denen şey, gerçekte bilimsel değildir. Çünkü bilim adamı, önceden doğru olduğunu kabul ettiği bir tabuyu savunmak için değil, doğru olanı bulabilmek için yola çıkar. Oysa evrime gelince bunun tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır: Evrim, her ne olursa olsun ispatlanmaya, doğruluğu kabul ettirilmeye çalışılan bir tür inanç haline gelmiştir.

Evrim Masalları 

Pek çok kişi evrim'in var olduğuna öyle inandırılmıştır ki, evrimciler ne yazarsa yazsın, "nasıl" ve "neden" gibi bir soru akıllarına gelmez. Bu nedenle de evrimciler yalanlarını, biraz süslü bir ambalajın içine koyduktan sonra, kolayca inanılır kılabilmektedirler.

Örneğin en "bilimsel" evrimci kitaplarda bile, evrimin en büyük çıkmazlarından biri olan "sudan karaya geçiş" aşaması, çocukları bile inandıramayacak bir basitlikte anlatılır. Evrim'e göre, hayat suda başlamıştır ve ilk gelişmiş havyanlar balıklardır. Teoriye göre, nasıl olmuşsa olmuş (!), bir gün bu balıklar kendilerini karaya doğru atmaya başlamışlardır! (Buna neden olarak çoğu kez kuraklık gösterilir.) Ve yine teoriye göre, karada yaşamayı seçen balıklar, nasıl olmuşsa olmuş, yüzgeç yerine ayaklara, solungaç yerine de ciğerlere sahip olmuşlardır! Çoğu evrim kitabı, bu büyük iddianın "nasıl"ına hiç girmez. En "bilimsel" kaynaklarda, "ve sudan karaya geçiş gerçekleşti" gibi anlamsız bir cümle ile bu iddianın garipliği gözlerden saklanır.

Sudan Karaya Geçiş Masalı

Acaba bu "geçiş" nasıl gerçekleşmiştir? Bir balığın sudan çıktığında bir-iki dakikadan fazla yaşayamadığını biliyoruz. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi bir kuraklık yaşandığını ve balıkların zaruri olarak karaya yöneldiklerini kabul edersek, bu durumda balıkların başına ne gelmiş olabilir? Cevap açıktır: Sudan çıkan balıkların hepsi bir-iki dakika içinde teker teker ölür. Bu iş isterse on milyon yıl sürsün, cevap yine aynıdır: Balıkların hepsi teker teker ölür. Kimse çıkıp da, "belki de bu balıklardan bazıları dördüncü milyon yılın sonunda, sudan çıkıp tam can çekiştikleri anda birden bire akciğer sahibi olmuşlardır", diyemez. Çünkü bu, çok açık bir biçimde, mantık dışıdır.Ancak evrimcilerin iddia ettikleri şey tam olarak budur. "Sudan karaya geçiş", "karadan havaya geçiş" ve daha milyonlarca sözde "sıçrama" bu mantıksız açıklama ile sözde açıklanmaktadır. Göz, kulak gibi son derece karmaşık organların nasıl oluştuğuna ise, evrimciler hiç değinmemeyi kendileri açısından daha yararlı bulmaktadırlar.

Aldatıcı Çizimler 

Fakat sokaktaki adamı "bilimsellik" ambalajı ile etkilemek kolaydır: Sudan karaya geçişi temsil eden hayali bir resim çizersiniz, sudaki hayvana, karadaki "torununa" ve aradaki "ara geçit formu"na (ki bu hayali bir hayvandır) Latince isimler uydurup takarsınız. Sonra da ambalajlı yalanı yazarsınız:

"Eusthenopteron, uzun bir Evrim süreci içinde önce Rhipitistian Crossoptergian'a, sonra da Ichthyostega'ya dönüştü".

Bu "havalı" cümleyi bir de kalın gözlüklü, beyaz önlüklü bir "bilim adamı"na söyletirseniz, artık pek çok insanı peşinen ikna etmiş olursunuz. Çünkü "evrimi insanlar arasında yayma"yı "en büyük Masonik görev" kabul eden medya, ertesi gün dünyanın dört bir yanında bu büyük buluşu büyük bir heyecanla insanlara müjdeleyecektir. Medyanın kendisine gösterdiği dünyadan başka bir dünya tanımayan çoğunluk açısından, bu "büyük delil", evrime inanmak için yeter de artar bile.

Bir başka ambalajlı yalan, evrimciler tarafından yapılan "rekonstrüksiyon" çizimlerdir. Evrimci yayınlara baktığınızda bu çizimlere bolca rastlarsınız. Çizimlerde yarı insan-yarı maymun yaratıklar, çoğu kez "ailece", yer alır. Kıllı vücutlara, hafif eğik bir yürüyüşe, maymun-insan karışımı bir yüze sahip olan bu yaratıklar, evrimci "bilim adamları" tarafından sözde bulunan fosillerden yola çıkılarak çizilmişlerdir.

Oysa bu çizimlerin hiç bir anlamı yoktur. Çünkü bulunan fosiller, yalnızca canlının kemik yapısı hakkında bilgi verir. Bu fosillerden yola çıkarak bulunan canlının vücudunun ne derece "kıllı" olduğu hakkında bir fikir yürütülemez. Aynı şekilde, canlının burnu, kulakları, dudakları saçları hakkında da hiç bir bilgi bulunamaz. Oysa evrimciler, çizimlerde en çok burun, dudak ve kulak gibi organları yarı insan-yarı maymun şeklinde göstermektedirler.Bu yolla, normal bir insan kafatasına da maymun burnu, kulağı ve dudağı ekleyip hayali bir ara geçit formu elde edebilirsiniz.

Nitekim evrimciler bu konuda o denli "bol keseden" atmaktadırlar ki, aynı kafatasına birbirinden çok farklı yüzler yakıştırılabilmektedirler. Örneğin Australopithecus Robustus (Zinjanthropus) adlı fosil için çizilen birbirinden tamamen farklı üç ayrı rekonstrüksiyon çizim, bunun ünlü bir örneğidir. Bir domuz dişinden yola çıkılarak "bulunan" ve ailesi ile birlikte yarı insan-yarı maymun bir görünümle çizilen hayali Nebraska Adamı da, evrimcilerin hayal gücünün ne denli gelişmiş olduğunu gösteren bir başka örnektir.Ama bu hayali çizimler, pek çok insan açısından evrime inanmak için oldukça doyurucu bir kanıttır. "Koskoca" bilim adamları, bu tabloları kafalarından uyduracak değildirler ya!...

Oysa sözkonusu bilim adamları, bu tabloları ve diğer tüm sözde evrim delillerini yalnızca uydurmakla kalmamakta, dahası bunu "kutsal" bir görev saymaktadırlar. Çünkü hizmetinde oldukları din-aleyhtarı güç odakları, bu konuya özel bir önem vermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder